“Fikrin korkusuz olduğu ve başın dik tutulduğu yerde;Bilginin serbest olduğu ve dünyanın hususi duvarlarla dar bölmelere ayrılmadığı yerde;Kelimelerin, doğruluğun derinliğinden meydana çıktığı yerde;Sa'yin, kollarını kemâle uzattığı yerde;Berrak akıl nehrinin, ölmüş adetlerin hazin çölünde yolunu kaybetmediği yerde;Tanrım, sen benim memleketimi, işte bu hürriyet cennetinde uyandır.”
“İnsan nasıl sevmeli ülkesini? Düğünlerde sıkılan kurşunlarla çocuklar öldüğünde mesela…Bir grup insan toplanıp üç-beş genci düşüncelerini açıkladıkları için linç etmeye kalktığında…Gecekondu yıkımlarında yoksul bir adam, çocuğunu pencereden tek kolunu sarkıttığında…Yalınayak gezen çocukları hastayken, kapıcı gidip kendine son model bir cep telefonu aldığında…Kızlarını sokağa çıktığı için kafasına kurşun sıkarak öldüren babalar, erkek kardeşler, taşra şehirlerinin hemen dışındaki otellerde başkalarının kızlarıyla para verip seviştiklerinde…Bir öğretmen öğrencisini döverek öldürdüğünde…Bilmedikleri bir dilde ezberledikleri dualarla adamlar, yaktıklarında çocukları…Askerler, cezaevlerinde açlık grevi yapan kendi yaşlarındaki gençleri yakmaya, yıkmaya gönderildiklerinde ve yanık kızlar kameralara bağırdığında ertesi gün kimsenin sesi çıkmadığında…Kadınlar sokaklarda sezonu açılmış av hayvanları gibi ürkek yürüdüklerinde, tecavüze uğradıklarında, katledildiklerinde…Entellektüel görünümlü bir çift şehrin en havalı cafe'sinde kahvaltı ederken küçücük çocuklarını pataklayıp sonra kahvaltıya sessizce devam ettiğinde…Uzak Anadolu şehirlerinde, bir tüccar daha fazla para kazanacak diye çürük yapılıp depremde yıkılan yatılı okullarda çocuklar bir gecede onlarca sayıyla öldüğünde…Bir cümleyi doğru kurmaktan aciz olacak kadar dilini bilemeyen cahiller söylediğiniz sözlerden dolayı sizi vatan haini olmakla suçlayıp, ardından ölüm tehditleri savurduğunda…İnsan nasıl sevmeli ülkesini, o ülkeyi sevmek zorlaştığında?”
“Bir sahra bile olsa doğduğumuz yerleri mutlaka severiz. Fakat zevkimiz dünyanın güzellik hazinelerinde inceldikten sonra doğuş yerimizi en makbul güzellerle mukayese etmek ve sevgilinin üstünlüğünü görmek, bu, ne lezzettir! İnsan nerede ols aBoğaziçi'ni hasretle hatırlıyor. Onu Paris'in bin bir cazibesi içinde düşünüyordum. Uzak sevgilinin doyulmamış nazarları gibi ruh için, bir türlü modası geçmiyor!”
“Hükümetini aptal ve ilkel, çirkin ve beceriksiz buluyorsun ama öte yandan ülkeni çok seviyor ve ülkeni çok güzel buluyorsun? Tamam, o zaman bu dünyadaki en yaygın duygulardan birine sahipsin!”
“Eğer bir ülke iyi yönetilmiyorsa her çeşit felaket o ülkenin bir rutini olur!”
“Dünya senin gerçek memleketindir! Yerel zihnini evrenselle değiştir!”
“Her zaman insani değerlere sadık ol, ülkene değil, çünkü ülken insani değerlere pekâlâ ihanet edebilir!”
“Vatanının doğasını mahveden bir toplum artık o topraklarda yaşama hakkına sahip değildir!”
“Aptal bir ülkede yaşamak, bir bataklıkta yaşamaktır! Etrafın sürüngenler ve timsahlar tarafından çevrilmiştir! Cehennemi reddetmek, cehennemi yok etmeye giden en iyi yoldur!”
“Ülkenin hatalı olduğu meselelerde ülkenin yanında yer alma! Çünkü yanlışın yanında yer almak her zaman yanlıştır!”
“Eğer kendi ülkenin sorunlarıyla ilgilenmiyorsan, sessiz bir köşede ot yiyen, etrafındaki hiçbir şeyden habersiz bir inekle senin aranda ne fark kalır?”
“Güneşin battığı bir ülkede güneş gibi doğabilirsen eğer, bütün gözler sana çevrilecektir!”
“Eğer hükümetin durmadan büyük hatalar yapıyorsa ve buna karşılık sen hükümetini durmadan destekliyorsan o zaman ülken için en büyük hata, en büyük yanlış sensin!”
“Eğer ülken en aptal insanlar tarafından yönetiliyorsa, milletin ve ülken aşağıya doğru inerken kişisel olarak senin yukarıya çıkmaya devam etmen hayati bir önem taşır çünkü ülken kaçınılmaz olarak çökecektir ve senin gibi insanlara ihtiyaç duyacaktır, her şey düşerken ve kötüye giderken kendisini geliştiren insanlara!”
“Her ülke, namuslu ve namusuz, şerefli ve şerefsiz insanlar arasında geçen mücadelenin bir savaş meydanıdır! En sonunda, o ülkenin karakteri hangi grup kazanmışsa onun tarafından belirlenir!”
“Adi hırsızlıkta para, altın vs. çalarsın; seçim hırsızlığında bir ülkenin geleceğini çalarsın! İkinci suç yalnızca en aşağılık insanlar tarafından işlenebilir! Böylesine ağır bir suç ağır bir bedelle sonuçlanır!”
“Atatürk Bizden Biridir Ne var ki, 10 yıl süren bir savaş sonucunda Anadolu yıkıntıya dönmüş, halkı ve doğal kaynakları sömürülmüş, insanları cahil bıraktırılmıştı. Elbette, bitkin ve yorgun bir ülkede savaşı kazanmış olmak yetmeyecekti, ülkeyi kalkındırmak ve ilerletmek gerekiyordu. Bu, düşmanı savaş alanlarında yenmekten de önemliydi. Üstelik yatırım yapacak para yokken, Osmanlı’nın borçları da ödeniyordu. Bu da yetmezmiş gibi, dünya ekonomik bunalımı çıkageldi. Bunalım, bir şeyler üreterek satmaya çabalayanları da yiyip bitirecekti. İşte bu koşullar altında kıvranan halkının sıkıntılarını doğrudan ondan dinlemek için, Gazi yurt gezisine çıktı. Yol boyunca dura dura, halkı dinleye dinleye 6 Mart 1930 günü Isparta üzerinden Antalya’ya ulaştı. Gazi, kaldığı evin bir odasına Hasan Rıza Soyak’la birlikte çekilerek, kapıyı kapatır ve bir koltuğa yığılır. Çok yorgun ve sinirlidir. Elleri titreyerek sigarasını yakar ve şöyle konuşur:-“Bunalıyorum çocuk, büyük bir acı içinde bunalıyorum. Görüyorsun ya, gittiğimiz her yerde devamlı dert, şikâyet dinliyoruz... Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi bir perişanlık içinde... Ferahlatıcı pek az şeye rastlıyoruz; memleketin hakiki durumu bu işte. Bunda bizim bir günahımız yoktur; uzun yıllar hatta asırlarca dünyanın gidişinden aymaz, birtakım şuursuz idarecilerin elinde kalan bu cennet memleket; düşe düşe şu acınacak hale düşmüş. Memurlarımız henüz istenilen seviyede ve kalitede değil; çoğu görgüsüz, kifayetsiz ve şaşkın... Büyük yeteneklere sahip olan zavallı halkımız ise, kendisine kutsal inanç şeklinde telkin edilen bir sürü temelsiz görüş ve inanışların tesiri altında uyuşmuş, kalmış...Bu arada beni en çok üzen şey nedir bilir misin? Halkımızın aklında kökleştirilmiş olan, her şeyi başta bulunandan beklemek alışkanlığıdır. İşte bu zihniyetle; herkes, her şeyi Allah’tan bekleyiş ve rahatlık içinde, bütün iyilikleri bir şahıstan, yani şimdi benden istiyor, benden bekliyor; ama nihayetinde ben de bir insanım be birader, sihirli bir gücüm yok ki...Yeri geldikçe, her yerde tekrar ediyorum; bütün bu dertlerin, bütün bu ihtiyaçların giderilmesi, her şeyden evvel, pek başka şartlar altında yetişmiş; bilgili, geniş düşünceli, azim, gönlü tok ve uzmanlık sahibi adam meselesidir, sonra da zaman ve imkân meselesidir. Bu itibarla evvelâ kafaları ve vicdanları yıpranmış, geri, uyuşturucu fikir ve inançlardan temizleyeceksin. İşlerin uzmanı, idealist ve enerjik insanlardan kurulu, düzenli, her parçası yerli yerinde, modern bir devlet makinesi kuracaksın; sonra bu makine halkın başında ve halkla beraber durmadan çalışacak, maddi ve manevi her türlü doğal yetenek ve kaynaklarımızı harekete getirecek, işletecek, böylece memleket ileriye, refaha doğru yol alacaktır. İleri milletler seviyesine erişmek işini; bir yılda, beş yılda, hatta bir nesilde tamamlamak da imkânsızdır.Biz şimdi o yol üzerindeyiz; kafileyi hedefe doğru yürütmek için, insan gücünü üstünde, gayret sarf ediyoruz; başka ne yapabiliriz ki?”Gazi, sözlerinin burasında duracaktı, gözleri dolmuştu, elleri titriyordu. Hasan Rıza’ya:-“Kalk, bana bir kahve getirmelerini söyle de, gel...” diyecekti.Hasan Rıza anlamıştı Gazi’nin gözlerinden yaşlar boşandığını kendisinin görmesini istemediğini. O da, kahve söylemek bahanesiyle dışarı çıktığında oyalanacak, hemen dönmeyecekti odaya.Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Anılar, İstanbul 1973, s. 405–406.”
Follow BukRate on social networks Facebook, Instagram, Twitter, Youtube, and Pinterest. We update the best quotes every day! Join and share more with friends.